Bizde ki siyasi düzende makam işgal edenin bulunduğu makamdan ayrıldıktan sonra hayatının kalan bölümünü onurlu ve itibarlı bir şekilde devam ettirmesi söz konusu değil sanırım…
Kendimi bildim bileli siyasetçilerin ne için makamlarına bu denli bağlı olduklarını, ne olursa olsun o koltukları bırakmamak için neden el etek öptüklerini pek anlamam…
Burası Türkiye “Koltuktan düştüğünüz gün işiniz bitmiştir” anlayışının bu denli hâkim olduğu bir ülkede bunu anlamamak için kendimle cebelleşmenin de pek bir tutarlı tarafı yok sanırım…
Bu bizim toplumun kanayan bir yarası
Makam yüzünden adamdan sayanlar, makam yoksa görmezden geldiği için belki de ister istemez bugün bu noktadayız.
Bu durumun bugün bizi getirdiği nokta ise vahim! Yerel yönetimlerin son zamanlarda en popüler olayı, eski bakanların, eski milletvekillerinin, eski belediye başkanlarının, başkan yardımcılarının belediyelerde ya da diğer kurumlarda yeniden makamlara gelmesi mesela…
Çevremizde görüyor, duyuyoruz önceki dönem başkan yardımcısı şimdi danışman oldu…
Eski fosil başkan falanca yere yönetim kurulu üyesi oldu…
Eski isimlere yeni etiket ve görevlerin verilmesi hepimizin dikkatini çekiyor… Malumunuz ’’Eskiye itibar olsaydı bitpazarına nur yağardı’’
Bazılarının “Adının önüne “eski ”yazıyor. Eski ise neden hala görev veriliyor da başkalarına yeni simalara görev verilmiyor?” derken…
“Ne çok makam sevdasında olan insan var. O ne hırs kardeşim! Kendileri adına memleket, hizmet sevdası diyorlar ama gerçek hiç de öyle değil” diyeni de var…
“Adı yeter! Tecrübesi var! Değer katar” diyerek gaza getirenleri de gördük bu durum karşısında
Bence iki bakış açısı da aslında doğru.
Biz biliyoruz ki “koltuk”, “makam”, “güç” ve “itibar” gibi olgulara sahip olmak, halktan farklı kılar. Siyasetçi iktidarda değilse güçsüzdür ama aktif siyasette kaldıkça bir şekilde bunu kullanır. İşte bundan dolayı öyle kolay kolay bu güçten vazgeçmeyi de hiçbir siyasetçi istemez
Koltukların, Makamların, Korumalı Plakaların büyüsüne kapılanların vazgeçemediği o rüya alemi vazgeçmeyişe ilk nedendir…
İkincisi ise;
Pek geçerliliği kabul edilmese de ama gerçeklik payının oldukça yüksek olduğu kısımdır…
Her partide bir Pandoranın kutusu vardır. Bu kutuyu işi bitince arşivin tozlu raflara kaldırıp kurtulacağını uyanıklar maalesef kurtulamadıklarını anladıklarında kutuyu raftan alıp belediyenin yâda bir kurumun en güzel yerinde değerlendirmek zorundadır. Ki Pandoranın kutusu açılınca sırlar dökülsün istemez…
Pandora kutusunun açılma riski en can alıcı nedendir!
Olumlu tarafı yok mu derseniz…
Bu işin olumlu tarafı ise…
Çiçeği burnunda yeni göreve gelmiş, gözleri açılmamış bir belediye başkanına destek amaçlı, sevilen bir yerel yönetici, temayül yoklamasında iyi bir sonuç almış, partisinde, halkta karşılığı olan, yerel yönetimlerin duayenleri bu göreve getirilirse eğer yönetime ivme kazandırılabilinir.
Siyasete, koltuğa, partiye ihtiyacı olan gücünü koltuktan alan biri değil, siyasetin ihtiyaç duyduğu koltuğa güç veren kişiler geliyorsa o makamlara işte işin güzel yanı budur.
Şöyle bir genelleme yapacak olursak eğer işin en can alıcı tarafı aslında, yıllarca belirli makamlarda bulunmuş onca insana makam hayatlarından sonra şerefli, onurlu ve itibarlı bir gelecek sağlayamamamız, bugün maalesef itibarsızlaşmaya kadar gidebiliyor.
Bu insanları sosyal projelerde, memleket için daha faydalı işlerde değerlendirmeyip, başkanlık yaptığı belediyeye koordinatör olarak atamak kabul edelim ki sadece makamsal değil mantıksal bir hatadır.
İlk yapılması gereken belirli siyasal görevlerde seçilme yâda atanma işlerini kanunen sınırlamak zorundayız. Daha sonra görevlerinin sonuna gelen insanlara hayatlarını onurlu ve itibarlı bir şekilde devam ettirecek olanakları hazırlamamız lazım.
Tabii ki o güne dek şerefli ve onurlu yaşadılarsa!
Mevkiler, makamlar, bir yönüyle vebaldir yüktür diğer yönüyle beceri işidir. Hiç bir makam kimseye baki değildir.
Kırmızı ajandalarla, kişisel egolarla, şeytani arzularla siyaset yapıp yükselenlere mesken olmasın bu makamlar…
Hak edenin Hakkı olanın olsun
Tek derdi millet ve memleket menfaati olmayanlara nasip olmasın o ceylan derisi koltuklar…
Hakan Dikmen